Gelecek söz konusu olduğunda hepimizin farklı düşünceleri vardır. Kimimiz geleceği güzel ve refah hayal ederken kimimiz için gelecek çok karanlık ve rahatsızdır. Ekonomik, siyasi ve teknolojik olarak geleceğe baktığımızda hepimiz başka şeyler görürüz. Geleceğin kurguları söz konusu olduğunda gerçeklikle bağlantılı ancak bu öngörülerin tümü ile ilişkili tasavvurlarımız vardır. İşte bu gelecek tasavvurları ütopyalar ve distopyalar olarak değişik şekillerde karşımıza çıkar. Kitap, oyun ya da film gibi çeşitli seçenekler ile karşımıza çıkan bu tasavvurlar, olumlu dünyaları işaret ettiğinde ütopyalar ile karşılaşırız. Ancak durum tam tersi olduğunda o zaman karşımıza distopyalar çıkar. Peki, distopya nedir?
Distopya kelimesi yunanca kökenlidir ve ilk kez John S. Mill tarafından kullanılmıştır. Distopya olumsuz bir dünya tasavvuru ifade etmek ile birlikte ütopyanın anti-tezi olarak kullanılır. Ancak zaman içinde Mill’in kullandığı anlamda farklılaşan kelime doğrudan olumsuz gelecek ile ilgili kurgulara ad olarak verilmeye başlanmıştır. Filozof kelimeyi daha çok “kötü yer” anlamında kullanır. Distopyalar çoğunlukla filmlerde, dizilerde, romanlarda ve kurgu oyunlarda karşımıza çıkar. Distopyalar söz konusu olduğunda farklı alanlar mevcuttur. Bunlardan bazıları devlet ya da iktidar sonucunda ortaya çıkmışken bazıları teknolojiden kaynaklı olarak bazı durumların sebep olduğu durumları ele alır.
Distopya içerikli kurgularda genellikle distopik bir toplum söz konusudur. Otoriter bir devlet anlayışı vardır ve bu otorite insanların mutsuzluğunu gölgelemiş bir şekilde resmedilir. Distopya içerisinde bulunan toplumlarda refah söz konusu değildir. Bunun yerine baskı altında bulunmaktan buhran içinde kalmış bir toplum karşımıza çıkar. Ortam ise genel olarak bir kaos ya da anarşi içindedir. Nüfus yoğunluğuna bağlı olan olumsuzluklar vardır ve nüfusun gereğinden fazla artışı olarak tanımlanan durum inşaların refah seviyesini düşürerek işlerin çığırından çıkmasına sebep olur. Bunların yanı sıra ekonomik sınıf farklılıkları sebebi ile insanlar birbirinden tamamen ayrılır ve zenginler refah içinde yaşamlarını sürerken fakirler için oldukça zor koşullarda yaşamlar söz konusudur.
Sinemaya uyarlanan filmler ve kitaplar arasında onlarca farklı distopya içerikli kurgu bulunur. En yaygın olarak bilinen filmler arasında V For Vendetta ve Açlık oyunları gibi içerikler bulunur. Her ikisi de otorite baskısını ele alan bu filmlerde, baskıya karşı bir direniş ile kurtuluş işlenir. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası ya da George Orwell’in 1984 adlı romanları da yine bu distopik kurgular arasında yer alır. Bunun yanında çoğu syberpunk tarzlı filmi de geleceğin teknolojisinin inşaları ne kadar distopik ve grileşmiş bir dünyada tasavvur ettiklerini görürüz.
Distopya denildiğinde akla ilk gelen şeylerden birisi elbette artık kimsenin bakmak bile istemeyeceği, tüm güzelliklerini kaybetmiş dünyalardır. Bu kurgularda çevre genellikle makine kalıntıları ile dolu olmanın yanında artık etrafta pek ağaç görmek de mümkün değildir. Ve otorite dışında kimse bu durumun içinde yaşamaktan memnun değildir. Distopyalar özellikle günümüz koşullarında iyi sonuçların doğabileceğini düşünmemek olarak bir kötümser bakış açısı olarak görülse de realist bir yaklaşım olduğunu öngörebileceğimiz onlarca olayı da içlerinden barındırırlar. Distopya ile ilgili film ve dizilere bakacak olursak bunların ne kadar içinde yaşanmak istenmeyecek ancak belirli nedenlerin sonuçları olarak karşımıza çıkmış dünyalar olduğunu görebiliriz.
Kapak görseli: Donglu Yu – Cyberpunk Rooftop View
Bugünlerde distopya ile ilgili birkaç yazı okuma fırsatım oldu paylaşım için de teşekkür ederim.